Öyle bir açlık grevi ki, sona erdiğinde katılımcılarının 4/3'ü, 2 ila 7 kg arasında semirdikleri için sağlık kontrolü dahi istemediler!.
Sağlık kontrolünden geçen diğer 4/1'lik bölüm ise, turp gibi çıktı!
Sağlık Bakanımızın resmi açıklamasına bakıldığında; müdahaleyi gerektirecek tıbbi bir durumun olmadığı anlaşılıyor.
Sayın Başbakan; 67 gündür "Açlık grevleri bir şovdur" derken; malum medya "Bu insanlar dinlenmeli ve meşru talepleri(!) karşılanmalıdır. Sayın Başbakan, verdiği mesajlarla ortamı geriyor!" mealindeki başlıklarla, sık-sık geviş getirerek pkk'lı itlerin değirmenine su taşıyordu!.
Ve sonuç: Sayın Başbakan her zaman olduğu gibi yine haklı çıktı.
Bu olay bir kez daha ortaya koymuştur ki, operasyonlar kesinlikle durmamalı, kandil, pkk'lı farelere(!) dar getirilmelidir!
Güç her zaman Güvenlik Kuvvetlerimizde olmalı, böylece dağa yeni eşkıya çıkışı caydırıcı hale gelmelidir.
Açlık grevleri olayının perde arkasına bakmadan önce Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten'in açıklamasına dikkat çekmek istiyorum.
Ruijten açıklamasında: "Açlık grevi demokrasilerde kabul edilemez bir yöntem. Öncelikle yetkililerin ölüm yaşanmasını engellemelerini bekliyorum. İkinci olarak, bugün bu konuda açlık grevi yapılırken, gelecek hafta bir başka konuda açlık grevine başvurarak yetkilileri sıklıkla sıkıntıya sokabilirler. Demokrasilerde bu yöntemle baskı olmaz, bunu kabul etmiyorum" mealindeki demeciyle, ölüm oruçlarını sona erdirmek için zor kullanmak gerektiğini beyan etmiştir.
Bundan sonra karşılaşabileceğimiz benzeri durumlarda bunun mutlaka dikkate alınması gerektiğine inanıyorum.
67 Gün süren ölüm orucu adı verilen o yapay sorunda hep beraber bir "Çadır Tiyatrosu" izledik. BDP'li milletvekilleri ve hapisteki pkk militanları bu tiyatroda rol almışlardır.
Birde bu olay bir kez daha ortaya koymuştur ki, ölüm oruçlarının işaret fişeğini "Apo alçağı" imralı'dan ateşlemiştir. Yani apo hala istediği zaman İmralı'dan örgütünü yönlendirebilmektedir.
Peki ölüm oruçları oyununa neden ihtiyaç duyuldu?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için, pkk'daki liderlik mücadelesinin perde arkasını aralamalıyız.
Bu olayda, Murat Karayılan, ve Bahoz Erdal kıyasıya liderlik mücadelesi verirken, Öcalan'da pkk üzerindeki hakimiyetinin sona ermek üzere olduğunu görüyordu.
İşte tamda böyle bir ortamda kardeşi Mehmet Öcalan'ın İmralı ziyareti apo'nun imdadına hızır gibi yetişti!.
Apo kardeşi vasıtasıyla örgüte haber göndererek "Ölüm oruçlarının" işaret fişeğini çakıp, siyasi muhatap olarak bir tek kendisinin görülmesi gerektiği mesajını verdi.
Zaten Gülten Kışanak'ın "Açlık Grevi amacına ulaşmıştır" mesajı; hükumete değil, Kandil'e verilmiştir.
Kışanak bu sözüyle Murat Karayılan'a ve Bahoz Erdal'a "Çete içinde tek lider var, o da apo'dur" demiştir.
Yanlız ben; pkk içindeki liderlik çekişmesinde, devletin çete liderlerini birbirleri ile kapıştırarak, pkk'yı daha da zayıf düşürebileceğine inanıyorum!
Kim ne derse desin; devletimizin pkk ile mücadele tarzı değişti ve bununla birlikte benzersiz bir deneyim yaşandı. Pkk ile bundan sonraki dönemlerde yapılan mücadele ile birlikte, doğru staratejilerle arzulanan hedefe ulaşabileceğimize inanıyorum...
Birde demokratikleşme paketi adı altında, Kürtlere anadilde savunma ve eğitim gibi imtiyazlar kesinlikle verilmemeli, ayrıca bunun demokratik bir hak olmadığı da bilinmelidir.
Bu konuda yapılacak en doğru uygulamada gelişmiş ülkelerdeki demokrasiler örnek alınmalıdır.
Adam Türkçe bilmiyorsa, tercüman vasıtasıyla elbette ki savunmasının yapabilir. Fakat ana dilde tercüman olmadan verilecek savunma hakkı, bizleri ileride hiçte arzulamadığımız durumlarla karşı-karşıya getirebilir...
Ayrılıkçı Kürtler şunu kesinlikle bilmelidir:
Bizim birbirimize karşı kazanacağımız bir zaferimiz yok. Tek bir zaferimiz olacak, o da birlikte kazanacağımız bir zaferdir.