12 Kasım 2012 Pazartesi
10 Kasım Törenleri ve Atatürk.
Bilimsel tanımlamada, bir milletin temel dinamikleri; dil, din, soy, kültür, örf ve ahlak olarak izah edilir.
Bu gibi kutsallarını korumak için çaba göstermeyen milletler eninde sonunda, "Babil Kulesinde" olduğu gibi, birbirlerini anlayamaz iletişim kuramaz hale gelirler!.
Din: İnsan hayatını yönlendiren kurallar manzumesidir. Hayata kaynaklık eder ve insanlara belli bir yaşam biçimi önerir. Uyanlar; kurtuluşa ve selamete ererler.
Uymayanlar ise; sıkıntı, buhran ve bunalımlardan yakalarını kurtaramazlar.
M.A.Ersoy; "Şu bizim halkı uyandırmadadır varsa felah" diyerek, milletçe uyanışın önemini vurgulamıştır.
N.Fazıl; "Akıldan büyük nimet, zekadan ağır yük tanımıyorum. Biz hohlaya-hohlaya buz dağlarını erittik, şimdi ortalık çamurdan gaçilmiyor!" derken, insan zekasının bazı uygulamalarda bulunurken yanlışa düşebileceğine işaret etmiştir.
Yine aynı şairimiz; "Edep; hududa riayet etmektir. En büyük edep; ilahi hududu muhafaza etmektir!" derken insanların ilahi hudutlara dokunmaması gerektiğini öğütlemiştir.
Ölülere; boru çalarak saygı duruşu işareti vermek, saygı duruşunda bulunmak, çelenk koymak, meşale yakmak vs. tamamı dinsel sapkınlıktan başka birşey değildir!. Ve ölüyü anmak adına yapılan bu ritüeller, ne ölünün sevaplarını arttırır, ne de varsa, günahlarını azaltır!.
Ama biz; "Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden, sonunda din de gitti, dünyada gitti elimizden!"
Sözü; 74 Yıldır, her yıl tekrarlanan yanlış bir uygulamaya getirmek istiyorum.
Evet Atatürk; Kurtuluş Savaşı ile yurdu işgalden kurtarmış, Türkiye Cumhuriyetini kurmuş, devrim nitelikli reformlarıyla toplumu gelişmiş dünyaya kaynaştırmaya çalışmış, iyi bir idareci ve muzaffer bir kumandandı.
Ama Atatürk bir faniydi. Onun da her fani gibi, öldükten sonra kabrindeki tek ihtiyacı "Dua"dır.
Ölmüş birisine yapılabilecek iyiliklerden en başta geleni onun için dua edip istiğfarda bulunmaktadır.
Nitekim Yüce kitabımızda; daha önce geçen “Onlardan sonra gelenler şöyle derler: Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla...” (Haşr, 59/10) âyet-i kerimesi ve “Ey Allah'ın Resûlü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye soran bir sahabiye Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah'tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra -vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babasının dostlarına ikramda bulunmaktır.” (Ebu Davud, “Edeb”, 12) buyurmuştur.
Görüldüğü gibi; dua ve istifar dışında hiçbir şey ölülere fayda vermez.
Haaa; eğer Atatürk böyle anılmayı vasiyet etmişse, bu da çıkıp topluma açıklanmalı ve kafalarda bu konuda oluşan karışıklık giderilmelidir. Ki ben M.Kemal Atatürk'ün böyle bir vasiyeti olabileceğine ihtimal dahi vermiyorum.
Dostlarım; Her yıl yurdun çeşitli bölgelerinde tekrarlanan, Atatürk'ü anmak adına yapılan ritüeller, bir "Halk Kahramanına" yakışmamaktadır!.
Bu törenlerin nasıl yapılması gerektiğine dair devletimizin resmi kurumu Diyanet İşleri Başkanlığından resmi görüş istenmeli ve toplumun ortak kahramanı olan Atatürk; laikçi bağnazlığın ve yobazlığın esaretinden kurtarılmalıdır.Unutmayalım ki, kahramanlarına sahip çıkmayan bir milletin medeniyeti de olmaz. Onların Yüce Dinimizin emrettiği bir biçimde anılmamasına göz yumanlar, "Cehaletin çirkinliğine"de katlanmak zorunda kalırlar!.
Kalın Sağlıcakla...