Hormon; sadece bitkilerde değil, kurumlar için de zararlıdır!.
Bir kuruma hiç de hak etmediği bir şekilde destanımsı övgüler düzer, onları yere göğe koyamayacak bir şekilde davranırsanız, sonunda o kuruma, hormonlu gıdalar gibi, asıl işlevini kaybettirir, özünü çürütürsünüz!.
Silahlı Kuvvetler'de; yıllardır askerin en önemli görevleri arasında disiplin olduğu yazılıdır.
Disiplinin yerleşmesi içinde bütün mensuplarının vicdani sorumluluk duyarak, doğrulukla vazifesini yapmaya, her hizmeti en küçük teferruatına kadar, büyük bir dikkat ve istekle yerine getirerek; kalplerinde Yurt, Cumhuriyet, Milliyet, meslek ve vazife sevgisini üstlenmek her subayın başlıca vazifesidir. Mesleğin istediği mutlak itaati her ast'ın gönüllü ve büyük bir istekle yapması şarttır.(İç Hizmetler Madde:1)
Askerlikte iç hizmet adı altında yazılı yasalarda her şey enine boyuna yer alır da, sıra itaate gelince, bu madde sadece düşük rütbeli subay-astsubay ve erat için geçerlidir!.
Mesela İç Hizmet 7.Madde: Amirlerin ve üstlerin; askerlerin, şahsi şeref ve haysiyetlerine dokunacak sözler söylemek, nerede olursa olsun çekiştirmek, şahsiyetlerini hor ve hakir görmek gibi teşebbüslerin; Silâhlı Kuvvetlerin disiplin ruhuna asla uygun olmayan çok fena haller olduğunu ve bunların hiç bir zaman cezasız kalmayacağını her askerin bilmesi lâzımdır, der.
Der demesine de, bu durum sadece kağıt üstünde geçerlidir!. Ellerini kınalayarak "Gitsin vatanı korusun" diye askere gönderdiğimiz evlatlarımız, hayatlarında duymadıkları "Yakası açılmadık küfürleri" askere gidince işitirler!. Dayağa gelince, "Eh onun da ölçüsü yok!" diyeyim, gerisini siz anlayın!
Peki "7 Madde var, haksızlığa uğradığında gitsin şikayet etsin" derseniz, "eh dayak, ya da küfür yediğinde sıkıyorsa(!) git şikayet et! Vallahi askerliğin bitmez!.
Ben itaatle ilgili bu 7'nci maddeyi çok önemser durur, kimlere işletildiği konusunu da yazılı ve görsel basında gördüğüm olaylardan takip ederim:
"Adi-Başbakan" parolasını koskoca bir birliğe yayan rezile hangi cezanın verildiğini sizler de merak etmiyor musunuz? Genelkurmay Başkanı'nın da amiri olan sayın başbakan kendisine o alçakça yakıştırmayı yapan rezilin hala görevine devam ediyor olmasını ve kışlada "Başbakan'a hakaret eden adam" olarak kasılmasını(!) hazmedemiyorum!
Geçmişten günümüze; kışlaya "Peygamber Ocağı unvanını" kaybettiren bu uygulamaları hepimiz biliriz bilmesine de, "Kral Çıplak!" demeye cesaret edemezdik!
Gelelim asker olmanın ruhunu koruyan terazisine: Asker mert olmalı, dürüstlükte örnek olmalı, ahlaki meziyetlerden yoksun olmamalı, zor zamanlarda üstlendiği görevinde, hata yaptığında kendi hatasının bedelini başkalarına taşıtmamalı, hata yaptığında bunu yiğitçe söyleyebilmelidir.
Tabii ki bu örnekler daha da çoğaltılabilir, ama ben sözü son günlerde kamuoyunu bir hayli meşgul eden, ve 35 kaçakçının vurulmasıyla sonuçlanan "Uludere Olayı"na getirmek istiyorum.
Her konuya cevap yetiştiren Genel Kurmay, ne yazık ki haklı olduğu bir davada, askere yakışmayan bir tutum sergileyerek, sessiz kalıp, haksız duruma düştü!
Ortada yıllardır süren ve 30.000 belki de daha fazla insanın ölümüyle sonuçlanan bir savaş var. Bu savaşta rakibiniz her türlü alçaklığa başvurup size zayiat verdirirken, siz savaş hukuku ve ahlakına riayet etmek zorundasınız. Bu gibi ortamda zaman zaman hata yapmanız tabii ki kaçınılmaz olacaktır...
Atalarımız "Yiğidi öldür, ama hakkını yeme" der. Aktütün, dağlıca, hantepe, gediktepe ve adını unuttuğumuz birçok pkk saldırısı, katırlarla taşınan mühimmatla yapılmış ve o günlerde verdiğimiz zayiat nedeniyle askerimizi ağır bir biçimde eleştirmiştik. Yine eşkiyanın çoban sanılarak bırakılmasını, çobanların da eşkiya sanılarak vurulmasını yaşamış ve zaman zaman da hata yapılmış, savaş yaşanan bir bölgede, "Ateş kes"olmadığı sürece, "Uludere vak'ası" ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır.
"Vur abalıya" misali; ağzı olan konuşuyor!. Efendim "vur emrini kim vermişte" "Kaçakçı olduğu nasıl anlaşılmaz mış" falan filan!.
Bunu söyleyen entel-dantel takımına soruyorum: "Ya hu! Hırsızın hiç mi suçu yok!" ortada yaşanan bir savaş var, ve bu savaşı yönetenlerin; pazarcı tezgahında kavun dibi koklar gibi, eşkiya poposu koklayarak(!) "Bu dost-bu düşman" gibi net bir yargıda bulunma şansları yok!.
Kaçakçılık suç mu, suç!. Bölge riskli mi riskli!. O bölgede bulunmanın hayati tehlikesi var mı, var!. O zaman orada gezinmeyeceksin!. Gezinirsen de vurulunca feryat etmek yok!
Vur emrini kim ver miş? Doğrusu bu ya; Genelkurmay'ın sorumluluk üstlenip, askere yakışır bir biçimde mertçe ortaya çıkıp, "Ortada bir hata varsa, bu hata hepimize aittir" deyip, siyasi iradenin üstündeki o ağır yükü almasını beklerdim...
AK Parti siyasi kaygılarla "Uludere faciası bir hatadır ve savaş olan bir yerde bu tip hataların olması kaçınılmazdır" diyemediği için, siyasi rakipleri buradan vurarak AK Parti'yi yıpratmaya çalışmaktadırlar.
BDP ve CHP'nin "makul olmaya çalışmak" gibi bir çabaları yok! Onlar kendi yumurtalarını pişirebilmek için, ülkede huzur ve barış ortamını yakmaya hazırlar! Oysa zor meselelerde, haksız dehlizlerde yer açarak ilerlemeye çalışmak, siyasette yanlış bir yoldur. Türkiye'nin birlik ve beraberliğine zarar veren bu tutum AK Parti'ye siyaseten bir şey kaybettirmediği gibi, BDP ve CHP'ye hiçbir şey kazandırmaz...
Siyaseti gayri meşru yollarla yaparsanız, bir süre sonra varlık sebebiniz ortadan kalkar.
Not: Değerli okurlarım; Regaip kandiliniz mübarek olsun! Kalpleriniz imanla dolsun!
İletişim: eyhaber16@hotmail.com
|