Siyaset yapmak bir akıl işi olduğu kadar, aynı zamanda ahlaki formasyon da gerektirir. Çünkü siyasetin bilinen ahlaki değerlerin de ötesinde, kendisine ait genel geçer kuralları vardır.
Gerçek bir siyaset adamı, herkesçe bilinenleri saptırarak, rakibini köşeye sıkıştırmanın yollarını aramaz.
Yine gerçek bir siyaset adamı, iyi niyetle ortaya konan çabayı elinde hiçbir delil olmadığı halde şeref ve namus gibi, Türk Milletinin çok önemsediği kişisel değerleri diline dolayarak siyaset yapmaz...
Neden? Çünkü; asıl gerçekler zamana gebedir!.
Gerçekler ortaya çıktıkça, halkın aldatılmışlık duygusu artar, bu duygu arttıkça da o siyasetçiye olan güven azalır!
Buraya kadar yazdıklarmıza, itiraz edebilecek bir Allah'ın kulu var mı? Bence Yok. Sanırım sizde aynı görüştesinizdir.
Hadi gelin bu çerçeve içinde aşağıdaki demeci hep beraber irdeleyelim.
Demecin sahibi CHP lideri bay Kılıçdaroğlu:"Erdoğan pkk'nın tutsağıdır. Pazarlık yapsınlar alçaktır, şerefsizdir. Yeni Anayasa'da "Türk Milleti" lafı yer alacaktır. Onu çıkartmaya Erdoğan'ın gücü yetmez.(Vatan 1 Mayıs 2013)
Değerli okurlarım; bir Sosyal-Bilimci olarak bu konuşmayı iki çerçeve içinde yorumlarım: Biri ahlak, bir diğeri de akıl.
Ne yazık ki, bu konuşmada ikisi de yok!.
Efendim konuşmayı yapan ana-Muhalefet lideri!
Makamı ve konumu ne olursa olsun, bir kişinin bu derece ahlaktan yoksun bir konuşmayı yapabilmesi, akıl sağlığının da yerinde olmadığını, karar verme mekanizmalarının iyi çalışmadığını göstermez mi?
Yine bay Kılıçdaroğlu Taksim Mitingi öncesi "İsteyen istediği yerde, her şeyi yapsın" diyor. Peki buna imkan var mı?
Yok.
Çünkü Taksimde inşaat olduğu için, fiziki konum buna müsait değil!.
Ama Kılıçdaroğlu bu; illaki "Cehennemin kapıları sonuna kadar açılsın" ve o da bundan siyasi rant sağlasın, onun peşinde!
Ne yazık ki, CHP'li bir gözlükten sadece kin ve nefret görülür.
Halbuki "Arkadaşlar gerçekten şimdilik Taksim, bu kutlamanın yapılması için müsait değil." dese, ne anılan o kıytırık sendika bu mitingi yapmaya cesaret edebilir, nede bizler dün yaşanan olaylara şahit olurduk.
Birlik-beraberlik içinde bayramımızı kutlar, ülkenin en çok şu dönemde ihtiyaç duyduğu barış ve kardeşlik rüzgarlarının esmesine neden olurduk...
Temiz bir vicdan sahibi bu yola başvursaydı daha iyi olmaz mıydı?
Kamil bir genel başkan, rakibi için aklından geçen kötülükler de, ülke barışı söz-konusu olduğu için kendisini sansürlemesi gerekmez miydi?
Ama o Taksim olayları sonrasında Kıbrıs'tan verdiği demecinde:
"Umuyorum
bizim siyasiler, iktidarda olanlar, Kıbrıs'taki birlikteliği görürler ve bir
parça da olsa ders alırlar. Dünyanın her tarafında 1 Mayıs Emek Bayramı olarak
kutlanıyor"
parça da olsa ders alırlar. Dünyanın her tarafında 1 Mayıs Emek Bayramı olarak
kutlanıyor"
Bu demece bakınca; "Sanki ülkede İşçi Bayramı yasaklanmış" sanırsınız değil mi!
Eeeee Hazreti Mevlana "Nice insanlar gördüm, üstlerinde elbise yok,.. Nice elbiseler gördüm içlerinde adam yok!." diye boşuna dememiş!.
Kalın Sağlıcakla...