Her ne olursa olsun, ülke gündemini sarsan olaylarda tartışılan konunun aslı ortaya çıkana kadar, her zaman temkinli davranmayı yorum yapmamayı tercih etmişimdir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Brüksel'de Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda ile yaşadığı "Başbakan Erdoğan ile Esad arasında fark yoktur" polemiğiyle ilgili sözlerinin arka planını araştırmak için, döndüklerinde derhal aynı heyette yer alan CHP'li bir arkadaşımı arayarak;
-"Bu polemik nasıl ortaya çıktı. Brüksel'de aslında ne oldu?" diye sordum.
Arkadaşım uzun uzadıya düşündükten sonra;
-"Brüksel'e ilk geldiğimizde, doğrusu bu ya, Türkiye'de bile görmediğimiz müthiş bir ilgiyle karşılandık. Neredeyse bir gazeteci ordusu bizi takip ediyor, AP üyeleri ise sayın Kılıçdaroğlu ile yakınlaşmaya çalışıyorlardı. işte böyle bir anda sayın Kılıçdaroğlu olgun bir lider portresi çizmesi gerekirken, tam aksine; "Uludere'de 34 yurttaşımız katledildi. Bunun talimatını Recep Tayyip Erdoğan vermiştir. Kendi insanlarını imha etme talimatı veren adama demokrat denmez, diktatör denir. Esad da talimat veriyor 'gidin öldürün' diye, Recep Tayyip Erdoğan da veriyor." mealindeki o kin ve nefret kokan seviyesiz demeci verince bize gösterilen yoğun ilgi bir anda kay-beldi!."
-.......
-"Bu durum sayın Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda'ya da aksetmiş olmalı ki, sayın Kılıçdaroğlu'na ilk görüşmelerinde "Sayın Erdoğan, nasıl bir liderdir?" diye sordu.
Sayın Kılıçdaroğlu "Başbakan Erdoğan ile Esad arasında fark yoktur" diye cevap verince, Swoboda heyetimizle görüşmeyi önce kısa tuttu, sonra da, bizimle görüşmek istemediğini beyan ederek, Brüksel'den bizi adeta kovdu!.
Atalarımız "İnsanlar elbiseleriyle karşılanır, söyledikleriyle uğurlanırlar." diye nede güzel söylemiş!
Bay Kılıçdaroğlu zevahiri kurtarmak için " Bana 'Esad'a destek verdiğiniz söyleniyor. Ne diyorsunuz?' diye bir soru sordular ben de bu cümleyi kullandım." diyor ama, yaşananları buraya vardıran olayın öncesini saklıyor.
Hani insan dilinin ucundadır derler ya!.
"Düşünceyi açıklama özgürlüğünü kısıtlayan hiç kimseyle görüşmedim ve görüşmem de." dese de, CHP heyeti; Kılıçdaroğlu sayesinde "Haydi pılınızı-pırtınızı toplayın ve Brüksel'den derhal gidin!" dercesine kovuldular!.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun Brüksel'de yaşadıkları onun politik hayatının sonu olabilir!
Yine CHP'li arkadaşımın dediğine bakılırsa, heyet içerisinde yer alan üst düzey CHP'li yöneticiler "CHP bundan sonra Kılıçdaroğlu'nu sırtında taşıyamaz, derhal partimize yakışacak bir lider bulmalı ve CHP'yi içine düştüğü zelil durumdan kurtarmalıyız" demeye başlamışlar bile!.
Politika bir fırsatlar dünyası; iyi-kötü ve çirkinlerin mücadelesidir.
Orada karşı koyulamaz bir güç ve yıkılamaz objeler çok fazladır.
Orada doğru karar vermek için her zaman bir şansınız vardır.
Kılıçdaroğlu bu şansını kullanamadı ve Brüksel'de hem kendinin, hemde CHP'nin itibarını iki paralık etti!.
Brüksel'de kurduğu seviyesiz cümlelerin ayıbı ona ebedi yeter!.
Vicdanı olan herkes, haysiyetli bir liderin yüreğinde taşıdığı insanlığa hizmet çığlığını görür.
Bunu Avrupalı'da olsa görür, Asyalı'da olsa görür.
Sayın Erdoğan gibi yüreği insanlığa hizmet aşkıyla dolu bir insanı yalan-yanlış ve seviyesiz isnatlarla karalamaya kalkarsanız, kendiniz itibar kaybedersiniz!
Bay Kılıçdaroğlu'nun Brüksel'de yaşadıkları, dilerim Sayın Bahçeli'ye de ders olur da, partisi için değil ülkenin geleceği için siyaset yaparlar!
Kalın Sağlıcakla