RECEP AYDIN-Sosyal Bilimci
Sosyal kalıplara uymayan, uyumsuz davranış görüntüsü çizen, zorluklar karşısında çaresizlikten ezilen, kendi problemlerini kendi aklıyla çözmeyi beceremeyen, her şeyi hazırdan bekleyen, çalışmadan, emek sarf etmeden, hiçbir şey üretmeden para kazanmak ve kısa sürede yaşamın "kaymak tabakası" içinde yer almak isteyen, hampacı(!) bir nesilleri hızla yetiştirdiğimizin farkında mısınız?
Okulda öğretmen yetersiz, eğitim kalitesiz, evde ana-baba çaresiz...
Bu anomaliden yararlanan; evimizin en mutena köşesine koyduğumuz tv'ler ise, pespaye dizi filim ve programlarıyla genç nesillerimizin "Ruhsal ve bedensel" çöküşünü daha da hızlandırmaktadır.
Bugün içinden çıkılmaz gibi duran bu sorunlarınn tohumları 1970'li yıllarda MHP'nin de içinde yer aldığı koalisyonlar döneminde atılmıştır desek yalan söylemiş olmayız...
O dönemde iktidar ortağı olan MHP; koaliyon ortaklarıyla birlikte çıkarttığı bir yasayla lise mezunlarına 5-6 ay gibi kısa süren bir eğitimle öğretmenlik hakkı tanınmasına öncülük etmiştir!.
Eğitim Enstitülerinde verilen ve adına "Hızlandırılmış Eğitim Sistemi" denilen bu durum, öğretmen yetiştirmeye bir hız kazandırmamış ama, gençliğimizdeki çöküşün hızlanmasına neden olmuştur!.
Hiçbir formasyon elde etmeden eğitim camiamız içine katılan bu öğretmenler, okullarımızda eğitimcilikten ziyade birer MHP militanı gibi çalışmışlardır!
Bunun yanında o dönemlerde yeni geçiş yaptığımız, birçok eğitimcinin bugün dahi ne olduğunu bilmediği "Modern Matematik" öğretmenliğine büyük bir bölümü atanan bu kadrolar ülkemizde eğitimin canına okumuşlardır!.
Eh siz eğitimi; ehliyet ve liyakata sahip olmayan kadrolarla götürmeye çalışır, birde bunun üstüne gençliğe ilim değil de, ideoloji aşılamaya kalkarsanız, sonuç tabii ki bu olur!
Tarla kalitesiz, eğitim kalitesiz, eğitici kalitesiz ve sonuç fiyasko!
Bakınız; bugün yeni mezun olan birçok üniversiteli en basit hesapların dahi içinden çıkamamaktadır!.
Oysa matematik; düşünce kurmanın ana unsurlarından biri değil midir?
Aramızda 3 Kg domatesle, 5 kg elmanın hesabını dahi yapamayan üniversiteli sayısının çok fazla oluşu, eğitimde içine düştüğümüz rezaletin bir başka göstergesidir!.
Geçmişte MHP'yi iktidara taşıyıp, yukarılara çıkartacak, nesiller yetiştirmek için "Eğitimin DNA'sı" oynanması bugün kimsenin dillendirmeye cesaret edemediği sorunlarla tanışmamıza neden olmuştur...
Peki bu girift mi girft, birbirine geçmiş çapraşık sorun'un içinden çıkmak için neler yapmalıyız?
Yapılacak ilk iş; elimizde yeteri derecede bulunan, nitelikli genç öğretmen kardeşlerimizin atamalarını hızlandırmalı ve onları yurdumuzun dört bir yanına yaymalıyız.
Bunun yanında eğitimci kalıplarına uymayan ve öğrencilerimize verecek bir şeyi olmayan, eğitim sistemimize faydadan çok zararı olan, emekliliği gelmiş öğretmenleri de derhal emekli etmeliyiz!
Eğitim alanında çok tecrübeli ve güzel şeyler yapmak için çırpındığını bildiğim, asla iyi niyetinden şüphe etmediğim sayın Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer'e bir Sosyal Bilimci olarak hatırlatmada bulunmak istiyorum;
"Sayın Bakanım siz de bilirsiniz ki, eğitimcilik ile idarecilik ikisi birbirinden çok farklı ve uzmanlık isteyen birimlerdir. Okullarımıza yıllardır yerleşmiş olan bir geleneği yıkmanızı istiyorum. Bildiğiniz gibi; Öğretmen belli bir süre görev yaptıktan sonra. ya okul müdürü, ya da müdür muavini olarak atanmaktadırlar.
Bu durumda, yöneticilik formasyonuna sahip olmayan bu hocalarımızın yöneticilikle ilgili uygulamaları nedeniyle okullarımızda birçok sorunlar yaşanmasına neden olmaktadırlar.
Oysa, Üniversitelerimizde yöneticilik eğitimi almış, birçok işletme, kamu yönetimi ve iktisat mezunlarını, müdür ve müdür muavinliği kadrolarına atamakla, okullarımızda yaşadığımız sorunların bir sihirli el deymişçesine daha çabuk çözüleceğine inanıyorum."
Öğretmenlik ve yöneticilik birbirinden çok farklı kavramlardır.
Yöneticilik yapacak ve o makama atanacak birinin öğretmen'de bulunan niteliklere sahip olmasına gerek yoktur ama, yöneticilik yani müdür ya da müdür muavinliği yapacak birisi, kesinlikle yönetici vasıfları taşıyan ve bu konuda yeterli eğitimi almış kişilerden seçilmelidir.
Yöneticilik görevini üstlenmiş eğitimci, statükoyu korumanın mücadelesini vermekten başka bir şey yapamaz.
Bu konuda eğitimi yetersiz olduğu için hareket kabiliyeti kısıtlıdır...
Oysa yönetici eğitimi almış; İşletme ya da Kamu Yönetimi mezunlarının hareket duygusu vardır.
Daha iyiyi, daha güzeli elde etmek için bir düzen arayışına başlarlar.
Keşfedilmemiş bölgeye girmeye cesaret ederler ve yeni tanıdık olmayan hedefleri yakalamamız için okul yönetiminde rehberlik ederler.
Son olarak okullarımızda yöneticilik konusunda ezberleri bozmalı, eğitimciye eğitimci görevi verirken, okullarımızda yönetimi de, ehliyet ve liyakat sahibi kadrolara emanet etmeliyiz.
Değerli okurlarım kalın sağlıcakla...
RECEP AYDIN Facebook'ta
