Kişilik problemi olanlar, dinamik bir tahlil metodu geliştiremezler.
Devamlı olarak diğer insanlara huzursuzluk verme eğilimindedirler. Şüphecilik ve güvensizlik genlerine iyice yerleşmiş gibidir.
Hele hele bu tür bir aile ortamı içinde yetişen diğer bireyler için yaşam çok daha zordur.
Çünkü, Kişilik bozukluğu olanlar diğer aile bireylerini de olumsuz bir şekilde etkiler.
Saygı sevgi, yardımlaşma, doğruluk, dürüstlük ve iyiliğe vefa, gibi duygularında, bir çok gariplik ve tuhaflıklar vardır.
Bu tip bireylerin; alınganlık fikirleri, olağandışı yaşantıları, kuşkuculukları, toplumu sıkan acayip düşünce biçimleri, en belirgin özellikleridir.
Benliklerini kaplayan şüphecilik ve güvensizlik duygusu, sosyal yaşamdan dışlanmalarına neden olur.
Bu durum aynı zamanda onların Antisosyal kişilik bozukluğuna sürüklenmelerine de neden olur.
Başkalarına hak tanımayan uyumsuz davranışları ağırlıktadır.
Düşüncelerinde önyargılıdırlar.
Sevmeyi ve sevilmeyi bilmezler.
Bir kez olsun kendilerine yürekten, "Nerede hata yapıyoruz, bizim içinde yaşadığımız toplumdan ne farkımız var" diye sormayı beceremezler.
Kültürel ve ideolojik körlüğe yakalanmak; sürekli yalan söyleme, iftiracılık, kavgacılık, sorumsuzluk, vicdan azabı çekmemek gibi hastalıklı bir yapıyı oluşturur. Yaşamlarını kötü sonuçlara göre yönlendirirler, yardımı veya iyi sonuçları hep reddederler.
Kendi yumurtalarını pişirebilmek için, ülkenin geleceğini dahi yakabilirler!.
Yukarıda saydığım kişilik bozukluklarının tümünün kurumsal kimlik taşıyan bir "Siyasi parti"de bulunduğunu hesaba katacak olursak, ülkemizin siyaseten yaşadığı bütün olumsuzlukların nedenini daha iyi kavramış oluruz.
Bir siyasi parti lideri düşünün, "Elimde çeşitli yolsuzluk dosyaları var" diye ortaya çıkıyor, ama bütün bu yolsuzluk iddialarının kısa bir süre sonra iftiralardan ibaret olduğu ortaya çıkıyor, üstelik iftira atmaktan da tazminat ödemeye mahkum oluyor. Ama bay Kılıçdaroğlu, bu durumdan bırakın vicdan azabı duymayı, hiçbir şey olmamış gibi pişkince tavırlar sergilemekten de geri durmuyor.
Kılıçdaroğlu'nun iftira ve beceriksizliklerle dolu siyasi hayatı, aslında CHP geçmişinin birebir fotokopisini andırıyor!.
Geçmişte köpek-bebek davaları gibi iftiralarla rahmetli Menderes ve arkadaşlarını ipe gönderenler CHP etiketi taşıyan yargıçlardan başkası değildi...
CHP'li egemenler için parti menfaatleri, ülke menfaatlerinden önde gelir.
Bunun en son kanıtı Beyaz Tv'de yayınlanan 'Dinamit' programına telefonla bağlanan Ankaralı müteahhit Muzaffer Ergin'in, Kemal Kılıçardaroğlu'nun Danıştay'a yapılacak olan saldırıdan haberi olduğunu ve kendisinin saldırıdan 2 ay önce bu olayı Kılıçdaroğlu'na anlattığını söylemesi iddiasıdır.
Bu iddianın ortaya atılmasından sonra bir tek CHP'li Allah'ın kulu çıkıp da, "Ortaya atılan iddia asılsızdır" diyemedi.
Çünkü iddiayı ortaya atan Muzaffer Ergin'in, bu iddiasını delillendirebileceği endişesini taşıyorlardı!.
Şimdi bir ana muhalefet partisi lideri düşünün; Danıştay'a silahlı saldırı olacağından haberdar oluyor ama, sırf partisi bu durumdan siyasi menfaat elde edeceği için, ilgili savcılığa ihbarda bulunmuyor!
Bu zihniyet; sadece CHP'nin kurumsal kişiliğini temsil edenlerde değil, aynı zamanda ona dışarıdan destek veren bürokrasi'de de hakimdir.
Mesela; Danıştay cinayetinden hemen sonra "Gördüm Allah'ın askeriyiz deyip kaçıyordu" demecini veren, Danıştay Başsavcılığı gibi bir makama kadar yükselmiş Tansel Çölaşan bunun en güzel örneklerinden bir tanesidir...
Emin Çölaşan'ın karısı, bu zalim hatun'un, olay sonrasında "Gördüm Allah'ın askeriyiz deyip kaçıyordu" demesi, adı geçen cinayetin izlerini karartma çabasından başka bir şey değildi.
Gariptir ki, aynı hatundan o gün-bugündür "Niye cinayeti karartmaya çalıştın?" diye hesap soran çıkmadı!...
Çıkamazdı çünkü, o dönemde CHP'yi iktidara taşımak için tezgah düzmek, vatanseverlikti!.
Bu tip tezgahları deşifre etmeye çalışmak ise, malum medya tarafından "Laiklik, Cumhuriyetçilik ve Atatürk karşıtlığı" gibi lanse ediliyordu.
CHP yakasına yapışmış olan çamuru hep siyasi muhaliflerine sıvamaya gayret etti.
Korkular üreterek, güç elde etmek için her türlü bağnazlığı yapmaktan geri durmadı.
Alın size CHP bağnazlığından son bir örnek daha:
Yüzbinlerce meslek liseli öğrenci CHP'nin Danıştay'a iptal başvurusu nedeniyle yine şokta...
Anamuhalefet partisi CHP, Üniversiteye girişte katsayı uygulamasını kaldıran YÖK kararını yargıya taşıdı.
Eğitimde fırsat eşitliğini getiren düzenleme eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan döneminde hayata geçirilmişti. Ama halkla arasına duvar örmekten imtina etmeyen CHP, iptal başvurusunda bulunarak, halkla arasına ördüğü duvarları daha da yükseltti.
Şimdi gelin makalemize konu ettiğimiz, kişilik bozukluğuna yeniden geri dönelim ve kendimize şu soruyu soralım:
"CHP'nin sergilediği tutum ve davranışlar; ahlaki mi, yoksa başkalarına hak tanımayan antisosyal kişilik bozukluğu"mudur?
Bu durumu takdirlerinize bırakıyorum!..
Kalın sağlıcakla..