Siyaset zeka ve ahlak işidir. Parlamento ise toplumsal sorunların çözüm yeridir.
TBMM'nin görevi Toplumsal yaşamı kolaylaştırmak, bizi biz yapan değerleri koruyarak, huzura katkı sağlayacak çözümleri bulmaktır.
Bunların uygulanmasını sağlamak ise, ilgili ve yetkili kurumların görevidir.
Mahkemeler; huzuru dinamitleyen ve toplumun yaşam kalitesini bozan kişileri, gerektiği yerde devlet gücü ile hizaya sokma, cebren da olsa sosyal yaşama uymaya zorlama yeridir!..
Siyaseti halka hizmet olarak gören politikacılar; ülkenin sorunlarını çözme hususunda çaba sarf ettikçe, ve onların bu özverili çabaları, ülkenin geleceğini şekillendikçe, bizim de bireyler olarak gelecekle ilgili umutlarımız artar.
Siyaset denizi gerçekten aşılması zor ve uzun bir yoldur.
Bu yolu aşmanız toplumun temel prensiplerine uygun politikacıları başa getirmenize bağlıdır.
Demokrasi ile yönetilen bir ülkede, yürütmenin icraatları kadar, muhalefetin de bu icraatlara olumlu yansımaları çok önemlidir.
Siyasi ahlakı ve topluma saygısı olan parlamenterler;
"Bizim de dokunulmazlığımızı kaldırın, sizin özel "Savcı"larınızdan korkmuyoruz! Halk için yola çıkanlar hiçbir şeyden korkmaz gibi sloganlarla TBMM'si önünde yürümez!.
TBMM bahçesi gösteri alanı değildir!. Hele hele parlamenter sıfatını taşıyanların, çıkıp da burada gösteri yapmaları düpedüz "Şarlatanlıktır!"..
Sözüm ona, kendini çağdaş olarak lanse eden o gösteriyi yapan parlamenterlere, çağdaş ve uygar sıfatını yakıştırabilir miyiz?
Dün o yürüyüşe katılanları tv'den canlı yayında görünce, ülkem adına çok üzüldüm!.
Türk siyaseti böyle bir muhalefeti hak etmiyor. CHP gibi bir muhalefete sahip olmak, ülkem adına gerçekten hüzün verici!...
CHP ve MHP; devamlı olarak korku üretmekten geri kalmıyor.
Bunun yanında demokrasinin işleyişinde en önemli kurum olan yargıya ağır bir biçimde saldırarak, demokratik ahlakın içini boşaltıyorlar.
Üstelik geleceğe yönelik siyaset üretemedikleri gibi toplumsal hassasiyetleri de dikkate almıyorlar.
Bay Kılıçdaroğlu, ilgili savcılık tarafından hazırlanan fezlekeye tepki olarak, bir haftadır durmadan, devletin yargı erkini ilzam edecek bir biçimde saldırmaktadır.
Neymiş hakkında fezleke hazırlanmış!.
Peki ey Kılıçdaroğlu; Özel Yetkili Mahkemelere yaptığın o hakaretleri, sıradan bir Türk vatandaşı yapsa, ona da suç mu?
Suç değil mi?
Yani Ahmet'de yapsa suç. Recep'de yapsa suç. Kılıçdaroğlu'da yapsa suç.
Be Kemal bey; Suçun hesabı sorulmazsa toplumsal düzeni nasıl sağlayacağız ki!.
Senin normal bir vatandaştan farkın ne?
Sadece dokunulmazlığın var değil mi?
O zaman bay Kemal; dokunulmazlığın ardına saklanarak, kamusal görev yapan ve cevap verecek durumda olmayan insanlara saldırı da bulunmak, insan haysiyetine sığar mı?
Ya hu(!) senin bu genel ahlak kurallarına sığmayan çatışmacı muhalefetinden, bu "Militer" demokrasinin içinden nasıl çıkacağız ki?
Bay Kemal; ülkeye huzur verecek ve toplumsal destek sağlayacak bir uslup varken, karanlık odalardaki zihniyete "Ülke elden gidiyor" mavalını işleyip, demokrasinin ayarını bozmaya çalışmakla nereye ulaşacağını sanıyorsun ki!.
Türkiye demokratikleşme sancılarıyla boğuşup dururken, CHP'nin bu olumsuz tutumu, ne yazık ki demokratikleşmeyi geciktiriyor...
Geçmişte; CHP'li mantığın korku efekti "Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyetin kazanımları tehlikede" idi.
Bu defa da "Ben yargıya yargı demem, yargı CHP'li olmayınca!" mantığı ile yola çıkılarak ülke elden gidiyor bilinci oluşturulmaya çalışılıyor!.
Ey halkım; gör oy verdiğin, siyasi ahlaktan yoksun CHP'nin halini!.
Bu zihniyeti taşıyan muhalefetin oluşturduğu ortamda, demokrasi bilincini yerleştirmek mümkün değil.
Ne yazık ki. "Zurnadan ney sesi çıkmıyor" işte.
Değerli okurlarım kalın sağlıcakla....
