1975 ile 1978'li Yıllarda çok sevdiğim yazar ağabeyim rahmetli Tahir Kutsi Makal'ın büyük imkansızlıklarla yayın hayatına soktuğu HERGÜN GAZETESİNİN Bursa muhabiri olarak göreve başlamıştım.
Üstelik O Yıllarda Günaydın Gazetesinin Genç Gazeteci Yarışmasında Marmara birincisi olmuştum. Muhteşem bir kariyer kollarını açmış beni beklerken, bütün imkanları tepmiş Tahir ağabeyin "gel" çağrısını geri çevirememiş-tim,
O Yıllarda gazetecilik zorlu bir meslekti ama gazeteciler çok saygındı.
Bir hadise kulaktan kulağa yayıldığında Olayın gazetelerde yer alıp almadığı sorulurdu.
Genel kanaat "Gazeteler yazdıysa doğrudur" yönündeydi.
İhale takipçileri, darbe tetikçisi provokatörler o dönemde iyi tanınır ve haberlerine itibar edilmezdi.
Genel Yayın Yönetmenimiz Tahir ağabey gazetemizin Bursa'da iyi tiraj kaydettiğini söyleyerek; "Recep Spor Haberlerini biraz arttır" diye talimat verince, hemen Bursaspor'un antrenmanlarını daha fazla takip etmeye röportajlar göndermeye başladım. Futbol haberleri gençler arasında çok revaçta olduğu gibi,bu tür haberler gazetelerde siyaset haberlerinden daha fazla okunuyordu.
O günlerde Bursaspor'un Teknik direktörü Yugoslav çalıştırıcı Ömeragiç'ti.
Boşnak olduğum için Ömeragiç'le tercümansız rahatça konuşuyordum.
Bu arada gazetecilere güvenmeyen Ömeragiç'in bir hayli güvenini kazanmıştım.
Bir-gün kendisine sıra dışı bir röportaj yapmak istediğimi söylediğimde "İyi öyleyse Geçit Köyüne gider orada hem yemek yer hemde uzun uzadıya sohbet ederiz" dedi.
Bu sohbetimizde "Ömeragiç ağabey, şampiyonlar neden yıllardır değişmiyor,devamlı Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray arasında paylaşılıyor" diye sordum.
Derin derin düşünüp bir iç çektikten sonra "Para Recep para" deyiverdi!
"Parayla ne ilgisi var?" dediğimde, "Siz bütün bir yıl oynarsınız, adam son 3-5 maçı satın alır, hemen 8-10 puan farkla şampiyon oluverir!" dedi.
"Ne yazık ki Türkiye'deki son 3-4 hafta Şampiyonluk mücadelelerine hep şaibe bulaştı.
Evet karanlık odalarda dönen paraları kendi gözümle hiçbir zaman görmedim ama, bazı maç sonuçları hep şaibe kokuyordu.
Kısaca "Çoğu Şampiyonluk sahada değil, masada kazanılıyordu!"
Merhum Ömeragiçle yaptığım O konuşmadan ve yaşanan birçok hadiseden sonra Türk Futbolundan soğumadım-İğrendim!.
Sabahın erken saatlerinde stada gelip bilet kuyruğuna giren ve çoluk-çocuğunun nafakasını bilet parasına yatıran garibanları gördükçe, onlara hep acıyarak baktım!
İçimden "Yapma be kardeşim, aldatılıyor-sun şampiyon belli sen neyin peşindesin?"demek geldi hep.,!
Hele hele Aziz Yıldırım'ın tutuklanmasına neden olan o şike hadisesi var ya, bugün yaşananların habercisiydi adeta!
Fenerbahçe otobüsünün silahla taranmasını asla tasvip etmiyorum.
Ama iyi güzelde çeşitli katakullilerle Şampiyonluğu Trabzonspor'dan aşıran "Hırsızın hiç mi suçu yok be kardeşim!"
Aziz Yıldırım maç satın almış ve Trabzonspor'un Şampiyonluğunu çalmıştı.
Şike yapıldığı ortaya çıktıktan sonra da yiğidin hakkı yiğide teslim edilmeli, Şampiyonluk Kupası Fenerbahçe'den alınıp Trabzonspor'a verilmeliydi. Aksi halde bu kavga ebedi bitmez, kaos ortamı oluşturmak isteyenler için de bu hadise Mümbit bir araziden farksız hale gelir...
Biliyorum bu yazdıklarım nedeniyle çok tepki alacağım.
Ama yine de, " Kafesten çıkınca değil, içimizdeki tarafgirlik kafesini çıkarınca özgürleşiriz."
Güzel ahlakı oluşturmanın en büyük sırlarından biri, gayri ahlaki oluşumların bizim ahlakımızı yenmesine izin vermemektir...
Kalın Sağlıcakla...