Ege Üniversitesi (EÜ) Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, okulun giriş kapısında nöbet tutarak başörtülü öğrencileri içeriye almıyor. Okul girişinde başörtülü öğrencilerin fotoğraflarını çekerek fişleyen profesör, ardından kapının arkasına geçerek başörtülü öğrencilerin girişine izin vermiyor.
"Sözün bittiği yer"
Toplumsal hafızamıza yerleşmiş bu cümlenin karşılığı; bir çaresizliği, haksızlıkların karşısında eliniz-kolunuzun bağlı olduğunu ifade eder!.
Bu ve benzeri anlar, kendisine sınırları çizilmiş yetki verilmiş şarlatanların, verilen bu yetkiyi alabildiğine genişleterek edepsizliğe vardırmanın görüntüsüdür bu gibi durumlar.
"28 Şubat uygulamaları bitti, artık geri gelmez" iddiasında bulunanlara bir ibret vesikasıdır, prof. kılığına girmiş alçağın elinde fotoğraf makinesiyle başörtülü öğrencileri fişlemesi.
Ne yazık ki, bu ve benzeri rezillere, belli zamanlarda yapılan sınavlarda, üniversitelerde hatta kışlalarda sık sık rastlıyoruz...
Onların çağdaşlık ölçüsü "dekolte giyimdir!". Ne kadar açılır kendini dağıtırsan, hatta poponu açıkta bırakırsan o kadar çağdaşsın!.
Bu gibi alçaklar, geçmişte darbeci alçakların suç ortaklarıdır aslında!.
Boğanın kırmızıya düşman olması gibi, onlar da; halka, seçtiklerine, inancına ve yetiştirip büyüttükleri, "vatana-millete hayırlı evlatlar olsunlar" diye okutmaya çalıştıkları evlatlarına düşmandırlar!..
Üniversite çağına gelmiş evlatlarımızı elinde fotoğraf makinesiyle fişleyen zorba, insanlıktan nasipsizdir.
Mesleğim gereği ilmi çalışmaların çok sıkı bir takipçisi olmama rağmen, hiç adını duymadığım Ege üniversitesi'ndeki bu prof. zerre kadar insani sorumluluk taşısaydı, güvenlik görevlisi, ya da bir hademe gibi kapıya dikilip kılık-kıyafet denetçiliği yapmazdı.
Bu konu ile ilgili kendisiyle görüşmeye gittiğimde "bunu demokrasi adına yapıyorum" demez mi?
-Peki demokrasi nedir, bu uygulamanızı size verilmiş demokratik bir hak olarak mı görüyorsunuz? dediğimde, bu soruma cevap bulamamış olacak ki, yanımdan kaçarcasına uzaklaştı.
Profesörlük unvanı bilgi dağıtan kişiye verilirse bir işe yarar. Ne yazık ki, bizim ülkemizde yabancı dergilerden aşırdığı makalelerle bu unvanı almış, kişilerin sayısı hiç de azımsanmayacak kadar!.
Örnek mi istiyorsunuz?
Haydi konumuz Ege üniversitesi olduğu için, gelin size buradan bir örnek vereyim:
EGE Üniversitesi (EÜ) Fen Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kayhan Kantarlı , Prof.Dr. Nadide Kazancı'nın adını söylemeden yaptığı açıklamada,anılan zorba profesör'ün de bağlı bulunduğu Fen Fakültesi Dekanlığına atanan
Prof.Dr. Nadide Kazancı'nın devlet parasıyla desteklenen bilimsel araştırma ve yayınlarında bilim etiğini hiçe sayarak, intihal yani aşırma yaptığını, bu aşırma verileri kendi amaçları doğrultusunda bilerek çarpıttığını, bunun sahtecilik olduğunu iddia etti. Kantarlı, bu öğretim üyesinin ayrıca, başka bir üniversitedeki, katılmadığı bir araştırmadan kaynaklanan bilimsel makalenin yazarları arasına ismini yazdırması (hak edilmemiş yazarlık) suçunu da işlediğini, bu nedenle Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından cezalandırıldığını öne sürdü. (26-12-2008 Hürriyet Gazetesi)
Kimi insan gittiği yeri uygulamalarıyla mutlu eder, kimi de terk ettiği yeri!. Verilen unvanlar düşmanlığı tatmin aracı olarak değil, asıl görevini yerine getirip mutlu olma aracı olarak kullanılmalıdır.
Her insan dünyaya kendi iç gözlüğü ile bakar. Gözlüğün camı kirli ise, manzaranın değişmesi bir şey ifade etmez. Dünyayı güzel görüp mutlu olmak istiyorsan, önce içindeki gözlük camını temizle.
Hiçbir bilimsel unvan; ülkesine toplum mühendisliği yapmak ve halkına inanç dayatmak için verilmemiştir.
Sadece toplumun yaşam biçimine saygı duyan düşünceler, yüksek düşüncelerdir.
Profesör olmak için, önce insan olmak lazım. İnsan mukaddes olandır. İnsan hırlamaz, konuşur. Aydın "izm'lerin tutsağı"değil, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden, toplumu bütünüyle kucaklamaya çalışan kişidir.
Unutma; profesörlük, kim olduğuna, ya da hangi unvana sahip olduğuna değil, ne düşündüğüne bağlıdır.