RECEP AYDIN-Sosyal Bilimci
Cezaevi'nden çıkar çıkmaz, Gazeteci Ahmet Şık yaptığı ilk açıklamada;
"Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek, burada ben ant içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, çete bağlantılı adamlar buraya girecek. Burada çok net bir şey söylüyorum. Bu işin sorumluları cemaat bağlantılı, burada cemaatçi olan herkesi suçlamıyorum. Ama cemaatçi olup da bir çete faaliyeti gibi çalışan emniyetteki ve yargının içindeki bürokratik örgütlenme içindeki adamlardır, bunun asli sorumluları. Ama siyaseten sorumlu da AKP hükümetidir. Bunlara cevaz verdiği için, sesini çıkarmadığı için. Ama herkes şunu bilsin. Bunca baskı ve zulümden o iktidarın korktuğu ama bizim de özlemini duyduğumuz ve mücadelesini sürdürmeyle devam edeceğimiz bir hayat çıkacak” dedi.
Bu sözlerinden sonra Şık; "KCK tutukluları derhal serbest bırakılsın" mealinde sözler de sarf ederek kendince adalete nizamat vermeye de kalkıştı!.
Atalarımız "Yüz verme deliye, gelir sıçar halıya" diye boşuna söylememiş!.
Günlerdir, anlı-şanlı proflardan tutun da, bir kısım bakanlara kadar, hatta sayın Cumhurbaşkanı da dahil, siz tutar da, bu adamların işlediği suça bakmadan, tutuklanmalarının yanlış olduğuna hükmeder de, salıverilmeleri gerektiğini dillendirirseniz, adam da çıktığında yukarıdaki tehdit dolu demeci verir!.
Bir taraftan; ergenekon'un kirlettiği,, rezalet dolu geçmişimizden nasıl paklanacağımızın hesabını yaparken, diğer yandan da yargıyı rahat bırakmıyor, ona istikamet çizmeye kalkıyoruz...
Sayın Cumhurbaşkanı'nın veya makamı ne olursa olsun bir başkasının, henüz kararı çıkmamış, görülmekte olan bir dava hakkında fikir beyan etmeye hakkı var mı Allah aşkına?.
Oldu olacak; bu gibi adamları sayın Savcılar mahkemeye sevk etmeden önce, tutuklanmalarını eleştirenlerin makamına göndersinler bari!
Bu ülkede bazı kurumların temsilcileri niye kendine yer beğenmez de, başka kurumların görevine müdahale etmeye soyunur anlam veremiyorum!.
Organize suç örgütü kurmak ve Genekurmay'ı askeri darbeye azmettirmek, ergenekon terör örgütünün propagandasını yapmak suç mu, suç...
Sayın savcı delilleriyle bu adamları mahkemeye sevk edip, mahkeme heyeti de tutuklanmalarına karar vermiş mi, vermiş...
Bundan öte, tutuklamaları eleştirmeye, kimsenin hakkı da yok, yetkisi de.
Haydi bugün Nedim Şener'i, Ahmet Şık'ı mahkeme heyetine baskı yaparak, serbest bıraktırdınız.
Peki bundan sonra aynı dava kapsamında tutuklu bulunan; Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Yalçın Küçük, ve gazeteciliğin dışında farklı suçlara bulaşmış diğer zanlıları içeride tutabilecek misiniz?
Bakınız; İtalya'da "Temiz Eller Operasyonu" savcısı Di Pietro, bu görevini yerine getirirken, medya ayağına ilk önce dokunmuş, bu konuda bazı kurumlardan gelen baskılara boyun eğmemiştir.
İtalya kirli geçmişinden ancak böyle temizlenmiştir..
Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın, kamuoyu oluşturarak serbest bırakılmalarını sağlayan malum medya, bu konuda her gece yaptığı oturumlarla zafer türküleri dillendirirken, diğer yandan da, uydurma mizansenlerle, konumu itibarıyla cevap veremeyecek durumda olan, savcılarımıza ve yargıçlarımıza, suçlar isnat edip, tehdit dahi etmektedirler!
Şimdi siz hakim ya da savcı olsanız, ileride bu gibi durumda, adaletin terazisini doğru çalıştırabilir misiniz?
Gazeteci tutuklanınca malum odaklar ve onların etkisinde kalan makamlar ayağa kalkıyorsa, bundan sonra karşıma gelecek gazeteciye, bende hakim olsam, karşımdaki suçlu da olsa, tutuklama kararı vermem veremem!.
Bakınız buraya yazıyorum; çok yakında Mustafa Balbay ve diğer tutuklu gazeteciler içinde, bilindik medya tarafından, kampanya başlatılacak ve böylece ergenekon davasının içi boşaltılmaya çalışılacaktır!
Eh bu işler kaplan sırtına binmeye benzer; "Kaplan sırtına bir kere bindiniz mi, bir daha inemezsiniz!".
Balbay, Yalçın Küçük, Soner Yalçın falan derken, bu iş taaaa Doğu Perinçek'e kadar uzar gider!.
Bir gün bir de bakmışın, "Susurluk Davası"nda olduğu gibi içeride kimse kalmamış!
Oysa "Darbecilik" gibi suçlarda, en önemli etken medyadır, medya!.
Medyadan destek görmeseydi; 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ihtilalleri yapılabilir miydi?
Samanyoluhaber Tv'de çok değer verdiğim profesör Niyazi Akşit hocayı seyrederken, onun "Gazeteciler saygın kişilerdir, hapiste tutulmamalı" mealindeki konuşmasını duyunca, bu ülkede, çağdaşlık gibi, "saygınlığın" da çok ucuz bir paye olduğuna karar verdim!
Oysa; konumları veya makamları insanları saygılı yapmazzzz.
Bu gibi görevleri yüklenen insanlar, görevlerini layıkıyla yerine getirdiklerinde, saygınlık ve itibar kazanırlar.
Dostlar; "Nice ömürler vardır ki. zamanı uzun değeri kısadır Nice ömürler de vardır ki, zamanı kısa değeri uzundur.
Mevlana ne de güzel söylemiş:
"Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok!"